18 Haziran 2006

Yeni Civic Sedan

17 Haziran (Cumartesi), Civic Sedan'ın tanıtım günüydü. Honda Damla'da zarif bir müzikli kokteyl eşliğinde yeni Civic Sedan'ı inceleme ve yeni Civic HB ile karşılaştırma fırsatım oldu. (Bu herkese açık bir kokteyldi, davetli değildim, tek yudum içki, tek lokma kurabiye tatmadım, yorumlarım tarafsızdır, bilginize:)

İlk izlenim:
Civic Sedan
gerek dışarıdan, gerek içeriden, her detayıyla çok güzel bir araba. Zevkler elbette tartışılır ama kompakt ve orta sınıfta bu çekicilikte ve kalitede tek bir sedan daha olduğunu sanmıyorum. Hayranı olduğum Accord bile yeni Civic'in yanında sönük kalıyor!

Olumsuz noktalar:
Türk tüketicisinin "tam teşekküllü" stepne ısrarı, aslında rekor derecede büyük olan bir bagajın malesef derinlikten kaybetmesine sebep olmuş.
Ayrıca benzin deposunun Jazz'daki gibi ortaya taşınmasına rağmen oluşan düşük zeminden yararlanacak bir koltuk düzeneği yerine standart koltuklar kullanılmış olması bende hayal kırıklığı yarattı. Jazz'daki muhteşem kargo kapasitesinin ve koltuk düzeneğinin farkında olmayan çoğunluk için bu bir dert olmayacaktır çünkü yeni Civic Sedan, sınıfındaki araçların hepsinden ve bir üst sınıftakilerin de büyük çoğunluğundan daha geniş bir araba.

Civic HB ile karşılaştırma:
İkisi de (bence) birbirinden güzel ama tamamen farklı arabalar. Honda daha önceki Civic'lerde de olduğu gibi sedan ve HB tasarımlarını ayrı ayrı ele almış. Favorim, gerek Jazz'daki Magic Seats imkanı ve benzer kargo kapasitesiyle, gerek daha rafine iç mekanı ve iddialı tasarımıyla, Civic HB. HB'yle sedanın gösterge tablosu ve genel olarak ön konsolu ilk bakışta aynı gibi görünse de önemli bir yapı fark var. HB'nin konsolu BMW'lerdeki gibi sürücü odaklı. Sedan'ınkiyse düz ve herkesin görebileceği bir yapıda. Göstergeler ve ışıklandırmaları o kadar güzel ki, insanın yolu bırakıp onları seyredesi gelebilir.

Motor seçenekleri:
Sedan'da eski Civic'teki kadar olmasa da yine Toyota Corolla ya da Mazda 3 ayarında sağlıklı bir hızlanma sağlayan ve daha da ekonomikleşen bir 1.6 seçeneği var. HB Civic'in 1.6 seçeneği zaten yok ve dünyada satılan ve Jazz'dan tanıyıp aşık olduğumuz 1.4 I-DSI asla Türkiye'ye gelmeyecek(miş), bu konuda malesef bir değişiklik yok.

İki Civic'in de 1.8 motorlu modelleri, gerek güç ve hızlarıyla, gerek neredeyse Jazz kadar düşük tüketmeleriyle muhteşem araçlar. Malesef ülkemizde 1.6'nın üzerindeki modeller ikinci elde büyük değer kaybına uğradığından bu nefis araçlar fazla yaygınlaşamayacak. Çoğu GTI'dan daha iyi değerlere sahip olan bir aile arabası olarak Civic HB 1.8 için rüyalarımın arabası diyebilirim. 1200 kilodan ağır bir araç olan 1.8 Civic HB'nin başarım değerleri, 1060 kiloluk ve 1.8 motorlu (
145 hp / 174 nm) eski GTI aracımla neredeyse aynı. Ama eski spor arabamın 10-15 litre / 100 km yaktığı yerde yeni Civic 8-10 litre yakıyor, sabit hızlı sürüşte de Jazz'ı aratmıyor!

Sonuç: Yeni nesil Civic,
başka firmaların ancak konsept olarak sergileyip seri üretime geçerken cesaret edemedikleri özellikleri standart olarak sunan bir şaheser olmuş. Rakipleri gibi eskiyi cilalayarak yutturmaktansa yepyeni ve çok cesur adımlar atmış olması, bir de bunları daha ilk denemede herkesin beğenip takdir edeceği şekilde yapması Honda'yı eşsiz kılıyor.

Kişisel: Şeytan diyor ki yüksek vergiyi, ikinci eli filan boşver, ilk fırsatta bir Civic
1.8 HB al, keyfini sür...


41 yorum:

Adsız dedi ki...

Barış, yanlış anlamadıysam Yeni Sedan Civic 1.6'ların eskisinden daha ekonomik olduğunu söylüyorsun? Aslında 125 HB güce çıkarıldıkları için eskilerinden daha fazla yakıyorlar..Hafta sonu biz de "ailecek" Damla Plaza'da idik..HB modeline vurulmamak mümkün mü? Benim için bu modelin 3 dezavantajı var..Birincisi insan öyle bir arabayı trafiğe çıkarmaya kıyamaz :)) İkincisi Jazz ile otomatik konforuna alışmış biri için HB otomatik bayağı pahalı olur benim için..3. ve son olarak uzun boyluların arkada oturması sorun yaratabilir ( 1,80 boyundayım ve arka sol tarafta oturunca kafam tavana değer gibi oldu)..Sedan Civic'lerde ise keşke diyorum ; Birincisi 1.6 modellerdeki otomatik vites eskisinde olduğu gibi "tam otomatik" değil de HB kardeşindeki gibi "yarı-otomatik" AMT olsaydı ve ikinci olarak keşke 1.6'lar da "wire throttle system" gibi 1.8 leri hacmine göre çok ekonomik yapan özelliklere sahip olsalardı..:((

Adsız dedi ki...

Barış, bence şeytaana uyma...:)

sabırla yeni jazz'ı beklemekte fayda var...

Umarım civicte yaptıkları gibi öncü değişiklikler yaparlar...

Adsız dedi ki...

AMT ya d benzerini kullanmadan sakin karar vermeyin. Ben Corsa ve Colt'daki benzerlerini kullandim, tiksindim, nefret ettim arabadan, benzin dokup yakardim yani, o kadar :D
1.8 sedan otomatigin Japon "10/15 mode" tuketim test verisi, sıkı durun 5.9lt/100km !!! Harika. Ama Turkiye'deki fiyatlarla istedigi kadar ekonomik olsun herhangi bir 1.6'ya tercih edilmez.
Bence Civic sedanin tek olumsuzlugu bozuk sekilli kokpit, on kelebek cami, absurd gostergeler vb. ogeler.
Baris Bey'in ruyasina gelince; gazetecileri bile usandiracak kadar sert suspansiyonuyla HB modelinin bir cok Turkiye'linin kabusu olma potansiyeli var :D
Saygilar
Selim Tokgoz

Adsız dedi ki...

Çok da tarafgir bakmamak gerektiğini düşünüyorum ben. Bir otomobile 45000 YTL civarı bir para ödenecek olduktan sonra bence daha iyi seçenekler var. Benim aklıma gelen bir tanesi Subaru Impreza 2.0R. 2 litre 160 HP'lik motor, sürekli 4 tekerlekten çekiş sisteminin getirdiği yol tutuş ve çekiş avantajları, boxer motor-özel süspansiyon tasarımı-mükemmel ağırlık dağılımının sonucu olarak gelen mükemmel yol tutuş özellikleri, boxer motorun sağladığı sürüş keyfi...Şu anda Honda Civic HB'ye göre 2500-3000 YTL kadar bir fiyat avantajı var ki onu birkaç hayati donanımı opsiyonel olarak alarak dengelemek, benim gözümde Impreza'yı daha çekici bir seçenek haline getirirdi.

Ama 30000-35000 YTL civarı 1.6 litrelik otomobil alacaksam Civic kesin tercihim olurdu sanıyorum.

Adsız dedi ki...

Bir önceki mesajımdaki sözümü de geri alacağım sanırım, Honda Civic hiç bir şekilde tercih edeceğimiz bir otomobil olamayacak. Focus'u değiştirme planları yapıyoruz şimdi, bunun için birkaç bayii gezdik. İnanın bana kelimenin sansürlü kibar versiyonunu kullanmakta zorluk çekiyorum ama Civic'in üstün başarısı nedeniyle gelen talepten olsa gerek; aynen bir zamanlar Volkswagen bayiilerinin olduğu gibi Honda bayiilerinin "poposu kalkmış" durumda, insanın yüzüne bakmıyorlar; sanki araba satmakla bize lütufta bulunacak herifler. Bir zamanlar dediğim gibi Volkswagen bayiileri böyle tavırlar gösterirdi çünkü hakikaten sınıflarında rakipsiz bir kaliteyi sunarlardı Volkswagen modelleri. Ama gün oldu devran döndü; rakipler de "EN AZ" Volkswagen kadar kaliteli otomobilleri üretmeye başlayınca adamlar bu bu tavırlarıyla otomobil satamamaya başladılar. Şimdi seve seve değil ama öbür türlü ilgileniyorlar müşteriyle, hem de nasıl ilgilenmek ama! İçimize düşecekler neredeyse. O yüzden Honda bayiilerine sesleniyorum buradan: Arkadaşlar gün olur devran döner. Teknoloji sizin fabrikanızın hegamonyasında değil; gün olur rakipler de sizin kadar kaliteli araçlar üretmeye başlar. O zaman da bu tavrınızla tek müşteri bulamazsınız.

İbre Ford Focus, Volkswagen Jetta, Opel Astra, Mazda 3, Megane ve Toyota Corolla arasında bir seçim yapmaya doğru kayıyor şu anda. Otomobilin asıl kullanıcıları annem ve babam olacağı için onları Honda Jazz'a ikna edemem, zaten babam klasik "sedan araba isterim" tutturucularından. Şahsen Megane görmekten bıktığım ve tasarımına da ısınamadığım bir araba. Volkswagen Jetta berbat iç mekan tasarımıyla beni soğuttu, Opel Astra deseniz iyi hoş ama kazık gibi süspansiyonuyla bana makaslı Anadol kamyonet hissi yaşatıyor. Ford Focus deseniz, bu otomobilin sedan modeli bence hiç olmasa da olur; bu otomobil ancak Hatchback versiyonunun sağladığı konfordan taviz vermeden elde edilen mükemmel yol tutuşu için alınır. Onun dışında rakiplerini belirgin bir şekilde aşan bir yanı yok. Tasarım deseniz sıfır, iç mekan deseniz idare eder. Toyota Corolla özellikle baz versiyonunun ucuzluğuyla ve kompakt sınıftaki her arabaya nal toplatabilecek drag performansıyla öne çıkıyor, ancak o da biraz teknolojisi eskimiş bir otomobil ve yol tutuş+yüksek sürat stabilitesi konularında tatmin edeceğini sanmıyorum. Mazda 3 bu bakımdan favorim ama onun da servis ağı ve yedek parça maliyetleri konusunda şüphelerimiz var.
Yahu bir içimize sinen otomobil bulamayacak mıyız...

Adsız dedi ki...

Son yazdığım mesajdan sonraki araştırmalarımda Mazda 3'de de sert süspansiyon problemi olduğuna ve servis hizmetlerinin de gerçekten çok kötü olduğuna dair şeyler okudum. Ayrıca işin ilginci Mazda 3'ün sedanına dair bir tek yol testi bile bulamıyorum. Bütün dergiler hep HB'yi test etmiş. Evet evet ben içimize sinen bir otomobil almaktan umudu kestim artık.

Barış Purut dedi ki...

Gökçe Bey, otomobil almak gerçekten çok zor.

Şimdi yazacaklarımı pek ciddiye almayabilirsiniz, hatta babanız da bu tavsiyemi deli saçması gibi görebilir ama aslında çok, ama çok iyi bir seçeneğiniz var:

Eğer Honda ve Toyota'yı eliyorsanız, koskoca Avrupa'dan tek bir arabayı özellikle tavsiye ederim. Yıllardır her uzun dönem test sürüşünden en az Honda kadar başarıyla çıkan, Jazz ve Yaris'lerle birlikte birçok "en sevilen", "en sorunsuz", "en dayanıklı" listesinde yüzlerce adayın arasından ilk beşe giren, önyargılardan kurtulunduğunda üstünlüğü açıkça görülebilecek olan Skoda Octavia.

Çok ciddiyim. Skoda markasının ülkemizde sahip olduğu "70'lerin çarpık bacaklı kamyoneti" imajını unutun. Çok kaliteli ve dayanıklı bir araç. Aynı ailedeki Seat, VW ve hatta Audi'den daha üstün işçiliği var.

İkinci eli, otomobilden malesef pek anlamayan ülkemiz tüketicisinin dar görüşlülüğü sebebiyle zor gidiyor olabilir ama Octavia her kullananın ileri derecede memnun kaldığı bir otomobil.

Bu yazımı okuduktan sonra muhtemelen Skoda için en fazla 3-5 saniye düşünüp ardından hızlıca vazgeçeceksiniz ve inanın çok büyük bir hata yapacaksınız :)

Octavia'ya bir şans tanıyın. Kullanıp da azıcık olsun memnun kalmamış kimseyi tanımadım. Test etmekten zarar gelmez.

Gerçi yakında otomobilini yenileyecek olan babama da Skoda'dan bahsettiğimde beni ciddiye almayacaktır ama bu, Skoda'nın artık çok iyi arabalar ürettiği gerçeğini değiştirmiyor.

Adsız dedi ki...

Barış Bey 1990'dan 2002'ye kadar olan süre içinde 1 yıllık bir kesintiyi hariç tutarsanız sürekli olarak Skoda Favorit kullandık. Skoda'nın bilinenden daha iyi olduğunu yaşayarak görmüş bir aileyiz. Ama buna rağmen bugün telefonda anneme bu fikri söylediğimde sesi hiç de bu fikirden hoşlanmış gelmedi. Bakalım nasıl olacak.

Bu müşteri memnuniyeti anketleri ile ilgili link vs vermeniz mümkün mü acaba? Ben pek tanımıyorum bu internet alemini.

Barış Purut dedi ki...

Hemen kendi sayfamdan şu Top Gear haberini yollayayım, bu çok ciddiye alınan bir ankettir ve 76.000 katılımcının 159 farklı otomobil üzerine görüşünü yansıtmaktadır:

http://hondajazz.blogspot.com/2005/11/bir-kere-daha-snfnn-en-iyisi.html
http://www.topgear.com/content/features/stories/2005/11/stories/01/images/2/

ayrıca aynı ankette Skoda'nın firma olarak durumu da müthiş:
http://www.topgear.com/content/features/stories/2005/11/stories/01/3.html

İlk onun detaylı açılımı:
http://www.topgear.com/content/features/stories/2005/11/stories/01/20.html
önceki sayfa numaralarına giderek vw, audi ve seat modellerinin bile skoda'lardan nasıl geride kaldığını görebilirsiniz.

Göreceğiniz gibi Avrupa'da yapılmış dev bir araştırmada bütün modeller arasından ilk ona girebilmiş sadece üç Avrupa arabası var, üçü de Skoda.

Bu da meşhur JD Power Survey:
http://hondajazz.blogspot.com/2005/06/jd-power-survey-birincisi.html
http://www.whatcar.com/news-special-report.aspx?NA=207800&EL=3061018

Daha fazla bilgi buldukça yollarım.

Octavia gayet güvenilir ve güzel bir araba. Bir önceki kasanın tekdüze tasarımından tamamen kurtarılmış durumda. Skoda amblemi olmasa Passat mı yoksa yeni bir Audi A4 mü diye kafa karıştırabilir.

Bu günlüğü başlatmaktaki amaçlarımdan biri de ister Jazz ister başka otomobil olsun, insanların gizli kalmış değerleri keşfetmelerini ve sadece "herkes kullanıyor" diye paralarını yanlış seçeneklere yatırmamalarını sağlamak. Octavia da kesinlikle Jazz gibi arkasında duracağım, gayet değerli bir otomobil.

Adsız dedi ki...

Teşekkürler Barış Bey,

Ailecek hiç de marka bağımlısı değiliz. Skoda Octavia'yı tercih etmedik ama kesinlikle Skoda olduğu için değil. Skoda Octavia kompakt sınıftaki tüm otomobillerden daha büyük ve bu da dolayısıyla fiyatlarına yansımış. Fiyat önemli bir kısıt tabii. Onun dışında tasarımna hiç birimizin ısınamadığı bir otomobil oldu Skoda Octavia. Hepimizin ortak görüşü, çok fazla "makam arabası tipli" olduğuydu. Öyle bir araç içerisinde kendimizi rahat hissedemeyecektik. Bir de büyük boyutları Skoda Octavia'yı 1.6 102 HP motorun çekemeyeceği kadar ağır bir araç haline getirmiş.

Arabayı değiştirmeye kesin kararlı değiliz ama şimdilik ibremiz Honda Civic'ten yana dönmüş gibi duruyor. Aslina bakarsanız, bayiileri gezdikçe Ford Focus'umuzun kıymetini daha iyi anladık zira hiç bir otomobili tam anlamıyla içimize sindiremiyoruz.

Bu arada blogunuzu çok beğeniyor ve sürekli takip ediyorum,hep de öyle olacak. Burada görüş alışverişine çok önem verdiğinize güvenerek fikirlerimi açıkça söylüyorum yoksa size zıt gittiğimi veya sahip olduğunuz/beğendiğiniz araçları kötülemeye çalıştığımı düşünmeyin lütfen. Ama Honda Jazz ve Honda Civic'in de bende hayal kırıklığı yarattığını itiraf etmeliyim. İkisinde de canımı sıkacak kadar ucuz malzeme kullanılmış ve göze hoş gözükmeyen iç mekan alanları var. Hele Jazz'ın koltukları bana 1970'lerin O302 Mercedes otobüs koltuklarını hatırlattı. Honda Civic'te ise hiç de hoş gözükmeyen bej iç mekan malzemesi kullanılmıştı ve bence iç mekanda çok fazla renk uyumsuzluğu vardı (tabii sedan için konuşuyorum). Jazz'ın iç mekanı süermini sınıfının üzerinde doğru ama kendi kullandığımız Ford Focus'tan daha geniş bir tarafını göremedim.

Sonuçta, elimizdeki mevcut para ile tamamen içimize sinen bir otomobil bulamayacağımıza, hepsinin bir yönünün eksik olacağına karar verdik. şimdilik ibre Civic Sedan'dan yana. diğer modellerden bizi çok soğutan şey, 0-100 km/h değerleriyle ölçebileceğimiz hızlanma performanslarının mevcut Focus'umuzdan kötü olmasıydı. Honda 10.3 sn ile bu konuda bize iyi bir terfi sağlayacak. Ama Focus kadar iyi yol tutuşu var mıdır, açıkçası bilemiyorum.

Barış Purut dedi ki...

Sizi anlıyorum Gökçe Bey, bir otomobilin kaliteli, sağlam vs. olması başka, içinize sinmesi bambaşka bir şey.

Beklentiler ve algılamalar çok farklı olabiliyor. Günlükte de yayınladığım kadarıyla dünya otomotiv basınında Jazz'ın malzeme ve işçilik kalitesi çok büyük takdir topluyordu mesela. Biz de eşimle 2004 model ve öncesi Jazz'lardan memnun değildik, yenilenince çok tatmin edici bulduk ve aldık.

Performans konusunda, aslında bir önceki Civic, şimdikinden çok daha iyi hızlanmaya sahipti: 0-100 km'ye 9,2 saniyede ulaşarak bazı sportif denebilecek araçlarınkine eşdeğer bir hızlanma sağlıyordu. Artık gayet sakin araç kullandığımdan hızlanma değerleri beni sadece uzun yolda konvoy sollarken (ya da sollayamazken) ilgilendiriyor. Gerçi bayram gibi trafiği yoğun zamanlarda tatile pek çıkmadığımız için bununla da pek fazla karşılaşmıyoruz. Eski arabamın 0-100'ü 7 küsur, 0-160 hızlanması da 20 saniye kadardı, böyle şeyler dert değildi. Onun neredeyse yarı gücündeki Jazz'la bazı sollamaları iyi hesaplamak zorundayım.

Yeni Civic Sedan Focus kadar iyi yolu tutuşuna sahip midir bilmiyorum, test etme şansım olmadı. Sadece bir önceki Civic'ten daha iyi olacağını tahmin edebiliyorum. Ancak E5'te burnumuzun dibinde yeni bir Astra'yla kapışan Focus aynı hız ve sertlikte şerit değiştiklerinde Astra yola yapışırken Focus dibimizde daireler çizmeye başladığında (ve kendimizi zor kurtardığımızda) demek ki Astra'nn yol tutuşu daha iyiymiş düşüncesi doğmuştu bende. O iki arabada yanlış ya da doğru yapılmış bir modifikasyon olup olmadığı tabii ki meçhul. Ama bu kesinlikle gidin Astra alın demek değil :)

Sakın herhangi bir fikrinizi yanlış anlayacağımı, inatla zıtlık yapıyor gibi göreceğimi düşünmeyin. Altı üstü otomobillerden bahsediyoruz. Gerçi çok daha ciddi konularda bile en az bu kadar esnek olmak gerekir ama özellikle yerli forumlarda gördüğüm kadarıyla tartışma kültürü yerine fikirle bilginin bittiği yerde küfüre başvurma, kişiselliğe dökme alışkanlığı çok yaygın.

Bu yüzden sizin gibi zıt fikirde olup da bunu dert etmeden, çekinmeden, yanlış mı anlaşılır diye kaygı duymadan düzgün bir şekilde ifade edenlere minnettarım. Jazzcı Kardeşler de (ne mutlu bize ki) herkesin birbirlerinin fikirlerine saygı gösterdiği bir topluluk. Çok şanslı olduğumuzu düşünüyorum.

Adsız dedi ki...

İbre Civic Sedan'dan yana komple dönüşünü yaptı. Bir aksilik olmazsa babam teslim alacak arabayı. Yalnız babama hayran kaldım doğrusu; çünkü Honda Civic Sedan şu anda sınıfında pek de rakip tanımayan özelliklere sahip. bu durumda rakiplerin özelliklerini ortaya koyarak müşteri kızıştırmak pek mümkün olamayacağından, babam da Ankara'da bulunan iki Honda bayiisi arasında müşteri kızıştırarak epey bir indirim kazanmış:)

Gördüğünüz olayda Ford Focus yeni kasa mıydı eski kasa mı, sedan mıydı hatchback mi bunlar önemli. bildiğim kadarıyla yeni Astra'nın yol tutuşu kesinlikle eski kasa Focus'tan iyi ancak bu ne kadar marifettir tartışılır. Örneğin bir Subaru'ya baksanız yol tutuşunu simetrik 4x4 teknolojisi,bozer motor ve karoser tasarımının mükemmel bir uyum içinde bir ara gelmesine borçlu. Ancak Opel'de böyle tasarım üstünlükleri yok. Opel üstün yol tutuşunu sadece kazık gibi sert olan süspansiyonu sayesinde elde edebiliyor. Ford Focus bu durumda gözümde daha fazla saygınlığıa sahip çünkü süspansiyon ve karoser tasarımıyla iyi yol tutuş elde ederken aynı zamanda konforu da sağlayabiliyor.

Honda Civic ile ilgili kaygım 125 HP'lik gücün 1.6 lt bir motor için oldukça yüksek olması. Bu gibi durumlarda (örneğini Daihatsu Sirion'da canlı olarak yaşıyoruz) yüksek gücün sadece kağıt üzerinde kalması ve performansa ciddi bir yansımasının görülememesi ihtimali var. Sonuçta 125 HP güc 6500 gibi yüksek bir devirde elde edilebiliyor. Ancak eski 1.6 litre honda motorlarına bakıldığında Honda'nın tork konusunda da kendini geliştirdiğini görüyoruz. 4200 devirde 152 NM hiç fena bir devir değil, diğer kompakt otomobillerin aksine Civic abartılı bir ağırlığa da sahip değil (1174 kg). Bu da özellikle otoyol kullanımında aracın uzayıp gideceği anlamına geliyor sanırım. Ford Focus'tan eksik kalabileceğinden şüphe ettiğim tek yön viraj tutuşu ve yüksek sürat stabilitesi. Bunlardan viraj tutuşunu inşallah 1.5 hafta içerisinde Ankara-Kırıkkale yolunda test etme imkanım bulunacak.

Adsız dedi ki...

Merhabalar sayın tugan,

Yeni aracınız size de hayırlı uğurlu olsun. Yüksek süratteki stabilite, viraj tutuşu vs konularda Ford Focus ile karşılaştırdığınızda nasıl bir sonuç aldınız? Benim şimdilik arabayı test etme şansım yok da ondan soruyorum.

Bize 34.800 YTL fiyat verdiler, bunun içinde park sensörü+4 paspas+koltuk koruma uygulaması dahil. Tabii bizimki en düşük modeli. 2001 model sayılan güvenlik paketi opsiyonlu Ford Focus Sedan 1.6 Ambiente'ye de 16500 YTL fiyat verdiler (asıl pazarlık burada oldu zaten). Miktarını bilmiyorum (evden uzaktayım şu an) ama yüklü bir miktarını da kredi kullandılar sanıyorum. Honda bayiisindeki arkadaş bunların tanıtım fiyatı olduğunu, kısa zaman içinde üst üste zamlarla baz modelin fiyatının 37000 YTL'ye çıkacağını söyledi ki sınıfının ötesinde bir araç için de abartılı bir fiyat değil.

Adsız dedi ki...

Biz aracı cuma itibariyle teslim aldık bile. Ben Kırıkkale'de bulunuyorum, dün annemle babam beni ziyarete geldiler ve otomobil hakkında ilk izlenimlerimi edinme şansım oldu. Buyrun:

- Otomobilin standart jant kapaklarıyla bile çok göz alıcı bir tasarımı var. Rengi ile birlikte (toprak yeşili gibi) oldukça çekici bir tasarıma bürünüyor ve insanları kendine baktırıyor. Ancak göz alıcı tasarımına rağmen kompakt sınıf bir otomobil olduğunu açıkça belli ediyor; bu da bizim gibi beddua almaktan hoşlanmayan aileler için ekstra bir artı puan.

- Otomobilin iç mekan tasarımı hakkında ben yanılmışım; galerinin karanlık ortamından kaynaklı bir yanılma olmuş. İç mekan tasarımı gerçekten çok güzel ve kaliteli. İç mekan, geniş, ferah, hoş görünümlü, fonksiyonel ve aydınlık. Bej döşemeler ekstra bir ferahlık hissi veriyor. Ön konsol ilginç bir şekilde çok geniş.

- Otomobilin gerçekten harika bir ses yalıtımına sahip. Öyle ki Japon otomobillerinin kronik hastalığı kabul edilen yüksek süratte yol ve rüzgar sesinden eser yok. Motor gürültüsü de az. Süspansiyonun darbe emişi gerçekten çok başarılı. Ford Focus ile yerimizde dans edermiş gibi geçtiğimiz toprak bir yoldan Honda Civic ile gayet konforlu geçtik.

- VTEC motorun ne ifade ettiğini otomobili kullanınca anladım. Motorun tek başına üstün bir tork etkisi yok. Ancak rakiplerine göre daha fazla devir çevirebilen bu motor bir de yüksek devirlerde tıkanmamasıyla şöyle bir avantajı getiriyor: Vites oranları adamakıllı kısa tutulmuş. Öyle ki Ford Focus 4. viteste 60 km/h hızla giderken 1800 devirde giderken Honda Civic 2300 devirde gidiyor. Böylece her viteste sağlıklı bir ivmelenme sağlanırken, tıkanmadan yüksek devir çevirebilen motor sayesinde viteste yapılabilecek maksimum hız da uzun vites oranlı bir otomobildekinden daha düşük olmuyor. Otomobilin özellikle 1, 4 ve 5. vitesteki ivmelenme performansı gerçekten çok etkileyici. En düşük devirlerde bile otomobil rahatlıkla kendini toparlıyor ve öksüre öksüre olduğu yerde kalmıyor. Düz vitesli otomobil kullanan ama vites değiştirmeye üşenen kişiler bu otomobili çok sevecektir.

- Ford Focus'un yüksek devirlerdeki motor sesi kafa şişirici ve çirkin bir sesti. Honda Civic'in gerçekten kulağa hoş gelen bir motor sesi var. İnsanı zevke getiriyor.

Bu kadar övdüğümüz yeter, biraz da eleştirelim:

- Sürücü tarafındaki emniyet kemerinin karın bölgesinden geçen ipinin kapaı tarafında duvara bağlandığı noktada ip sert plastik bir kılıfın içerisine konulmuş. Otomobil çukurlara girip sarsılıdkça bu muhafaza koltuğun benzer sert plastik malzemeden yapılmış olan alt kısmına çarparak tak tak ses çıkarıyor.

- Havalandırma ızgaralarından rahatsız edici bir çıtır çıtır genleşme sesi geliyor. Bu iki problem, neredeyse 6 yıllık ve 91000 kilometrede olmasına rağmen hiç bir yabancı ses üretmeyen Ford Focus'umuzdan sonra beni biraz üzdü.

- Otomobilin geniş ön konsolunun sürücüyü yoldan uzak kılması, alçak burun tasarımı ve kalın silecek kollarının bulunduğu konum nedeniyle kafanızı tavana yaslayacak kadar olduğunuz yerde yükselseniz bile otomobilin bittiği yeri görmeniz mümkün değil.

- Otomobil yandan gelen rüzgara gösterdiği tepki ile sürücüsüne kompakt sınıf bir otomobil olduğunu hatırlatıyor. Özellikle rüzgarlı havalarda sert viraj sürüşlerinden kaçınmak lazım.

Barış Bey, ben de sizin gibi ayrıntılı bir blog açmak isterdim ama artık ailemle birlikte yaşamadığım için otomobili uzun süre kullanıp da test edebilme şansım olmayacak.

Barış Purut dedi ki...

Tugan ve Gökçe Aydın, yeni arabalarınız hayırlı olsun herşeyden önce. Beni kıskandırdınız. Gökçe Bey, bu arabanız için yapamayacağınızı yazmışsınız ama eğer bir gün herhangi bir blog açmayı düşünecek olursanız elimden gelen destekte bulunurum, (bu teklifim herkes için de geçerlidir).

Olumsuz noktalar dikkatimi çekti, klimanın ürettiği genleşme sesi ya da emniyet kemerinde bahsettiğiniz türden bir işçilik sorununu ben Jazz'da da görmedim. Türkiye'de üretilenle Japonya'da üretilen Civic'ler arasında kalite farkı var mıdır diye de merak ettim. Burun tasarımına gelince, aslında daha sağlıklı olduğunu sürdükçe ve alıştıkça görüyorsunuz. Jazz'dan önceki aracımda da burunu göremezdim ama alışmak sadece 1-2 saatimi almıştı. Şimdi burnunu gördüğüm arabalar beni sürerken rahatsız ediyor. Zaten yeni otomobillerde tasarım çizgisi giderek kısa ve eğimli buruna doğru kayacak, yaya güvenliği kavramının gerekliliklerinden biri. Hondalar bu konuda dünyada en yüksek puanları alıyorlar.

Barış Purut dedi ki...

Tugan, aslında ANC desibel düşürmekten de ötesini yapan, çok enteresan bir teknikle sadece istenmeyen sesleri yok eden, sihir gibi gelse de çok basit bir fizik kuralına dayanan dahiyane bir sistem.

Otomobillere uygulanmadan çok önce aşırı gürültülü ve titreşimli ortamlardaki laborantların, helikopter pilotlarının, mühendislerin, fabrika işçilerinin vs. çalışma koşullarını iyileştirmek amacıyla uygulanmıştı (hala da uygulanıyor).

Nasıl çalıştığını özetleyeyim:

Önce "istenmeyen ses" denen şey, yani gürültü, frekans ve şiddet bakımından tanımlanıyor. Ses iyileştirmesi yapılması gereken ortamdaki bir mikrofon, bilgisayara sürekli veri akışı sağlıyor ve sadece istenmeyen ses koşulları oluştuğunda, özel bir hoparlör tam ters ses dalgası üreterek örneğin sadece motor ve yol sesini azaltıyor ya da tamamen yok edebiliyor. Motor sesini duymuyorsunuz fakat yine dışarıdan içeri süzülen korna gibi sesler ters frekanslara takılmadan içeri giriyor.

Araçta motor sesinin tamamen yok edilmesi sanırım çok tercih edilmez, ben biraz olsun duyma ihtiyacı hissederim mesela, o yüzden Legend'da tamamen kesilmeyip sadece azaltılıyor olabilir.

Bu sistemin bir ek faydası da var. sesi azaltır ya da yok ederken, rezonanstan doğan malzeme titreşimini de azaltıyor. Yani belirli devirlerde arabanın içindeki ayna artık titremiyor ya da bir göze tıktığımız bozuk paralar vs. şıngırdamıyor.

Sizin de dediğiniz gibi, hem izolasyon malzemesi azaltılarak üretim maliyetleri düşürülüyor, hem de araç katda değer şekilde hafifliyor.

Lüks sınıflara getirilen bu tür yeniliklerin zamanla orta, ardından küçük sınıflara daima ulaştığını düşünürsek 5-10 sene içinde daha ucuz arabalarda da görmemiz sürpriz olmaz.

Belki uyanık bir girişimci çıkıp bu sistemi her arabaya monte edilebilir ve istenilen gürültüyü istenilen seviyede azaltır şekilde üretir, köşeyi döner. Sanırım temel elektronik bilgisi olanların zaten kendi başlarına üretebileceği kadar basit bir şey olmalı.

Bir dakika yahu, gerçekten iyi fikir :)

Adsız dedi ki...

Ben ANC'ye benzer sistemin turboprop uçaklardan birinde bulunduğunu hatırlıyorum.

Bir türlü alt sınıflara doğru yayılamayan bazı teknolojiler var yalnız. Bunlardan bence en önemlisi BMW tarafından sunulmuş olan CBC (cornering brake control) sistemi. Viraj içerisinde panik fren yapılması sonucu oluşacak kazaları engellemesi bakımından çok etkili. Ama hiç bir kompakt ya da mini sınıf arabada göremedim.

Bir başka örnek aktif süspansiyon. Biliyorsunuz ki yol konforu ve yol tutuş birbirinin düşmanı olan iki kavram. Bu düşmanlığı ortadan kaldırıp arabuluculuk yapabilecek tek sistem de aktif süspansiyon. 1989 yılında ilk örneği kullanılan bu sistem neden hala yaygınlaşmadı bilinmez.

Honda tarafından geliştirilen 4WS(4 Wheel Steering) de bir başka merak konusu. Bu sistem 40 km/h'den düşük hızlarda arka tekerleklerin ön tekerleklerle ters yönüne dönmesini sağlayarak dar alandaki manevra kabiliyetini arttıyor. 40 km/h'in üzerinde hızlarda ise arka tekerleklerin ön tekerleklerle aynı yöne dönmesini sağlayarak yol tutuşu iyileştiriyor. Bu sistem neden tutulmadı acaba?

Barış Purut dedi ki...

Diğer teknolojiler için birşey diyemeyeceğim, çok haklısın, yayılmaları iyi olurdu. Ancak kulağa çok hoş gelen 4WS, diğer ikisinin aksine elektronik değil, mekanik bir ek donanım gerektiriyor. Daha fazla parça, bagajda mutlaka bir nebze yer kaybı, sorun çıkma olasılıklarının artması, sert bir çukurdan geçtiğinde düşünülmesi gereken dertlerin iki katına çıkması, tüketimin artması, servis giderlerinin yükselmesi gibi şeyler geliyor aklıma, tabi teknolojiyi yanlış anlamadıysam.

Mesela birkaç sene önce park sırasında tekerlekleri 90 derece döndürüp yan yan girmeyi sağlayan arabalar da vardı, ama onları üretmek yerine konvansiyonel sistemleri bilgisayarla yönetip kendiliğinden parketmeyi sağlayan sistem yaptılar. Benimkiler sadece tahmin tabi.

Adsız dedi ki...

Aracı virajlı bir parkurda test etme şansımız oldu geçenlerde. Yol tutuşunun eski Focus'umuz kadar iyi olmadığını gördüm maalesef ve bu bende bir miktar hayal kırıklığı yarattı. Ancak dikkatli incelediğimde, bu yol tutuş eksikliğinin standart ekipman lastiği olarak bulunan Bridgestone B250'lerden kaynaklandığı kanısına vardım. Bence bu lastikler bu otomobil için yeterli değil. Daha ziyade ekonomi kaygısıyla seçilmişler. Lastiklerimiz henüz çok yeni olduğu için takas yoluna gitmeyi denemeyi düşünüyoruz. Bunu kabul edecek lastik bayii var mı bilemiyorum şu anda. Bunun yerine Dunlop SP Sport serisinden, Michelin Pilot serisinden ya da Bridgestone Potenza serisinden , aynı ebada sahip ama mümkünse V hız sınıfından bir lastikle değiştirmek sanıyorum yol tutuşu istediğimiz düzeye getirecektir. Ancak Jazz'da Potenza serisi lastik kullanan Honda'ya bu "malzemeden çalma" tavrını çok da yakıştıramadığımı belirtmek isterim.

Adsız dedi ki...

Sayın Tugan,

Yol tutuş konusunda farklı geri bildirimler vermemiz doğal tabii ki, sonuçta bizim otomobilimizde sizinkinde olduğu gibi 205/55R16 alaşım jant değil 195/65R15 normal çelik jant bulunuyor. Ne diyelim, paranın gözü kör olsun!

Adsız dedi ki...

Otomobilimiz hakkında geri bildirim vermeye devam edeyim biraz.

Otomobili Ankara'nın şehir içi trafiğinde 6.3 litre/100 km ortalamayla kullandım. Epeyce yokuş, iniş, duruş kalkış, hızlanma-yavaşlama içeren bir kullanımdı. Yolun yaklaşık yarısı 2 kişi, yarısı 3 kişi olarak katedildi, bagaj boştu. Klima kapalıydı. Otomobil düz yolda 50 km/h hızda 5.vitese takıldığında bile hiç bir yığılma olmaksızın rahatlıkla hızlanıyor. Alt devirlerde bu derece canlı olan bir otomobil tabii düşük tüketimi beraberinde getiriyor. Zira performans ihtiyacım olduğu zamanlar dışında 2000 devri geçmeden kullanabiliyorum ve hiç bir hantallık sorunu yaşamıyorum. Ford Focus ile bu tarz kullanmaya çalışsak gideceğimiz yere ulaşana kadar ömrümüz yolda geçerdi:) Bunda tabii Focus'un vites oranlarının uzun olmasının da payı var.

Otomobille ilk kez ciddi bir drag denemesi yaptım. Performansı gerçekten iyi ama tabii ki beklenti geliştirirken bunun bir GTI olmadığını düşünmek lazım.

Bunun dışında, otomobil gerçekten çok büyük, hem uzunluk hem de genişlik olarak. O yüzden dar yerlerden geçişlerde, dönüşlerde, park edişlerde bizi biraz zorluyor; alışamadık henüz. Sorguluyorum açıkçası "bu kadar büyük bir arabaya ihtiyacımız var mıydı" diye.

Adsız dedi ki...

Tugan, aracınızla bizim kadar düşük tüketim değerleri görebilmeniz pek de mümkün değil bence. Neden derseniz:

1) Sizin aracınızın yanılmıyorsam 29 kg ağırlık fazlası var bizimkine göre.

2) Lastiklerinizin taban genişliği 205 mm iken bizimki 195 mm, yani bize göre daha fazla yuvarlanma direncine maruz kalıyorsunuz (dolayısıyla yol tutuşunuz daha iyi, fren mesafeniz daha kısa oluyor ama daha çok yakıyorsunuz)

3) Jantlarınız 16 inç iken bizimki 15 inç; dolayısıyla yüksek süratlerde daha stabil sürüş sağlayan daha yüksek mukavemetli lastikleriniz var ancak lastiklerinizin eylemsizlik momenti daha yüksek olduğu için özellikle dur-kalklı sürüşlerde daha çok yakıyorsunuz.

Otomobilimiz yüksek sürat stabilitesi bakımından iyi ama süper değil. Hala sevdiğim bir abimin tam 16 yaşındaki BMW 5.20i'sini yakalayabilmiş değiliz bu konuda:)

Yakıt protestosu konusunda size tam olarak katılamıyorum. Sonuçta Türkiye petrol konusunda dışa bağımlı bir ülke. Petrolü dışarıdan dövizle alıyoruz ve ithal ettiğimiz petrol miktarı arttıkça ekonomimiz daha çok darbe yiyor. Benzin fiyatlarının yüksekliği insanlarımızı daha az yakıt tüketen otomobiller almaya (bakın bu blog'da bile Jazz'ın en çok üzerinde durulan özelliği az yakması-bu tesadüf müdür acaba) ve otomobillerini daha yavaş ve yakıt tüketimini düşürecek tarzlarda kullanmaya zorluyor. Yani kimse yakıt pahalı diye arabasından vazgeçmiyor (eğer vaz geçseydi toplu taşıma sistemlerine kaldıramayacağı kadar yük binmesinin yanısıra ulaştırma sisteminin zayıflaması ve bunun getirdiği negatif ekonomik katkılardan söz ediyor olabilirdik) ama yakıt tüketimini minimuma indirmek için çaba gösteriyor. Sizin de yakıt protestosuna katılmak yerine bahsettiğiniz 165 km/h hızlara çıkmayarak yakıt tüketimini düşürmeniz hem keseniz hem de can emniyetiniz bakımından daha iyi olacaktır.

Bu arada Barış Bey, sizin blogunuzda konunun dışına taşıp aramızda muhabbete dalmış gibi olduk, rahatsız olmuyorsunuz umarım.

Barış Purut dedi ki...

Aksine, "Yeni Civic Sedan" başlığının altında Civic'le ilgili gözlemlerinizi aktararak önemli bir bilgi birikimi sağlıyorsunuz. Sitenin adı Jazz günlüğü olsa da ilgimi çeken başka otomobillere de zaman zaman yer veriyorum zaten.

>Bu arada Barış Bey, sizin blogunuzda konunun dışına taşıp aramızda muhabbete dalmış gibi olduk, rahatsız olmuyorsunuz umarım.

Adsız dedi ki...

Maşallah demek lazım sayın tugan, yazımın sadece ufacık kısmını cımbızlayıp almışsınız:) Ben cımbızlanmayan kısmını tekrar yapıştırayım buraya, ana fikir burada cünkü:

"Sonuçta Türkiye petrol konusunda dışa bağımlı bir ülke. Petrolü dışarıdan dövizle alıyoruz ve ithal ettiğimiz petrol miktarı arttıkça ekonomimiz daha çok darbe yiyor. Benzin fiyatlarının yüksekliği insanlarımızı daha az yakıt tüketen otomobiller almaya (bakın bu blog'da bile Jazz'ın en çok üzerinde durulan özelliği az yakması-bu tesadüf müdür acaba) ve otomobillerini daha yavaş ve yakıt tüketimini düşürecek tarzlarda kullanmaya zorluyor. Yani kimse yakıt pahalı diye arabasından vazgeçmiyor (eğer vaz geçseydi toplu taşıma sistemlerine kaldıramayacağı kadar yük binmesinin yanısıra ulaştırma sisteminin zayıflaması ve bunun getirdiği negatif ekonomik katkılardan söz ediyor olabilirdik) ama yakıt tüketimini minimuma indirmek için çaba gösteriyor." Bu biraz olaylara bencilce bakıp bakmamak meselesi, ben halimden memnun falan değilim zira önümüzdeki birkaç yıl otomobil kullanmak benim için erişilmez bir lüks olacak ve bunun temel sebeplerinden biri de yakıt fiyatlarının yüksekliği. Ancak, insanları daha az yakıt tüketmeye, hatta biraz daha iyimser düşünürsek belki daha ekonomik ve çevre dostu bir taşıma yöntemi olan toplu taşımaya yöneltmek gibi yan etkiler taşıyan böyle bir uygulamayı destekliyorum. Hatta ben olsam özellikle SUV kullanıcılarından şimdikinin 10 misli vergi alırdım. Faşistçe gözüküyor ama çevreyi bu kadar kirletmek, ülke ekonomisine bu kadar zarar vermek ucuz olmamalı. Yapan bedelini çatır çatır ödemeli.

Öte yandan, kurum yapma problemine karşın otomobilimin kaslarını yeterince çalıştırırım, merak etmeyin.

Adsız dedi ki...

Merhabalar,

Tabii ki hukumetin bu uygulamayı "iyi niyetle" yaptığı gibi bir saflık içerisinde değilim, zaten o yüzden dikkat ederseniz böyle bir "yan etkiye" sahip sözünü kullandım.

Belirttiğiniz sistem çok hoşuma gitti. Keşke uygulanabilse. Hatta mümkünse otomobil gibi hareketli bir taşıt için il bazında değil tüm ülke bazında uygulansa. Ama zor gözüküyor. Asıl önemli mesele belirttiğiniz gibi yük taşımacılığının aşırı şekilde karayolu üzerinde olması. yük taşımacılığının demiryoluna kaydırılması şart. Ama demiryoluna yatırım yapmak konusunda eski hükümetlere göre çok daha hevesli gözüken hükümetimiz, milyarlarca euro'yu (ki bu eurolar dış krediyle geliyor) hızlı tren projelerine, yani demiryoluyla sadece yolcu taşımaya yönelik projelere yatırıyor. Eee ne yapsınlar, yük taşımacılığını geliştirseler sadece yük taşıtacaklardan oy alırlar ama hızlı tren yapınca seyahat edecek herkesten oy alacaklar; onlar da haklı tabii!

Bu arada, konunun adamakıllı dışına taştık biraz konuya dönelim. Civic'in yol tutuşu konusundaki sözlerimi geri aldım; çünkü kendimin bu konuda iddialı konuşacak bir insan olmadığına karar verdim. Sonuçta hiç bir zaman otomobillerin tutunma limitlerini aşacak şekilde kullanmadığım için aşmadığım limitlerin ne olduğu konusunda da fikrim olmamaz. Otomobil virajlarda biraz oynakmış gibi bir his vermişti sadece, ama somut bir savrulma yaşamadığım sürece bu hissin de hiç bir anlamı yok. En iyidi bu değerlendirmeyi profesyonellere bırakmak.

Adsız dedi ki...

Bakış açısıyla ve beklentilerle ilgili bir şey bu: BMW kullanıcısı bir abim bizim Civic'e bindi ve 5 dakika içerisinde (inaın bana sadece 5 dakika) herhalde 10 tane falan kusur buldu otomobilin iç mekanında:)

Araba şu an bende değil, ben askerdeyim zaten. Ama telefonda babama bildireceğim konuyu, o bakar.

Yol tutuş konusunda bir şey söyleyeyim: Her ne kadar yol tutuş benim beklentilerimi karşılasa da yumuşak süspansiyonlu bir otomobilden süper bir viraj performansı beklememek lazım.

Motor sesi gerçekten çok güzel, bana da aynı zevki veriyor. Ayrıca, Daihatsu Sirion'umuz olması sayesinde Toyota'nın VVT-i sistemiyle Honda'nın VTEC sistemini kıyaslama şansım oldu; Honda'nınki çok daha başarılı. Daihatsu 5000 devrin üzerinde tıkanıp kalırken Honda bu devirlerde şahlanmaya devam ediyor. Ayrıca, Honda'lar alt devirde zayıftır diye de kim dediyse halt etmiş:) Otomobil her devirde hızlanmaya hazır. Ancak unutmamlıyız ki bunda 1174 kg'lık sınıfına göre nispeten düşük ağırlığın da etkisi var.

Emniyet kemeri ve havalandırma ızgaralarıyla ilgili ses sorunu nasıl olduysa kendiliğinden ortadan kayboldu. Benim aracın iç mekanına hiç bir kusur bulabilmem mümkün değil. Sadece HB modelinin yanında sönük kalmasını dert edinebilirim.

Otomobilin beni üzen tek kusuru, şehir içinde insanın alnını ter damlacıklarıyla dolduracak kadar büyük boyutlarına rağmen neredeyse sınıfındaki Hatchback'ler kadar bagaj hacmi sunması. Honda gibi iç mekan ve bagaj mucizesi yaratmış bir marka için bu gerçekten can sıkıcı.

Barış Purut dedi ki...

Civic Sedan'ın bagajı sadece Türkiye'de küçük, onu önemle hatırlatayım. Orijinalinde gayet büyük bir bagajı var. Honda Türkiye'nin tüketici isteklerine göre tam teşekküllü stepne koymasının sonucu...

Adsız dedi ki...

Ben Kırıkkale'deyim şu anda. Gerçi bitti benim artık, 309. KD olarak başlamıştım. 9 sayıyorum şu anda.

Barış Bey, dışarıdaki modellerin bagaj hacmini biliyor musunuz? Tam teşekküllü stepne ne kadar farkettirebilir ki diye düşündüm de. Sonuçta yatay konuluyor ya bunlar, 205 yerine 135 mm olsa genişliği, sonuçta 6 cm'lik bir derinlik farkı demektir ki hacmi ne kadar değiştirebilir acaba.

Tugan, aracınızın lastiklerine bakmanızı rica etsem bakar mısınız? Boyutlarının 205/55R16 olduğunu biliyorum ama markası, modeli ve hız sınıfını söylerseniz sevinirim.

Adsız dedi ki...

Bir şey unuttum: Hafif alaşım jantların klasik çelik jant+jant kapaklı sisteme göre yüksek süratlerde daha iyi stabilite sağladığı, özellikle ufak tefek engebelerde aracın daha az havalanmasını sağladığı gibi bir şey okumuştum. Bu doğru mudur acaba, bilen var mı?

Adsız dedi ki...

Bilgiler için teşekkürler. Sanırım yol tutuş konusundaki tespitlerim çok da yersiz değil. Burada bir tüketici yorumu olarak yüksek sürat stabilitesi ve yol tutuşuna önem verenlerin mutlaka 2-3 bin ytl daha denkleştirip üst modelini alması gerektiğini kesin olarak yazarsak güzel olur sanıyorum. Ufak bir karşılaştırma:

Taban Genişliği 195-205
Yanak yüksekliği 65-55
Jant Çapı 15-16
Hafif alaşım Jant yok-var
Lastik Limit Hızı 210-240

Bu farklılıklar yol tutuş, direksiyon hakimiyeti, yüksek sürat stabilitesi konusunda hissedilir farklılıkları getiriyor olmalı.

Adsız dedi ki...

Otomobilimizle ilk defa 150'nin üzerinde süratlere çıktık, ama tamamen farkındalık dışı bir çıkış oldu. Otomobil eğer yandan rüzgar yemiyorsa hızlı gittiğini hiç hissettirmiyor sürücüsüne. Yanda rüzgar yiyince doğal olarak kompakt bir otomobilin vereceği kadar tepki veriyor. Ama rüzgarsız havada yüksek süratte verdiği konfor hissi motorun üstün performansıyla birleşince, farkına varmadan yüksek hızlara çıkıveriyorsunuz. Kısacası dikkat: Bu arabayla şehirler arası yola çıktığınızda hız göstergesini devamlı gözleyin. Yoksa iyimser ihtimalle ceza yemeniz kötümser ihtimalle ölümlü bir kaza yapmanız işten bile değil.

Aracın şehir içi kulanımında sağladığı performans da harika. Özel bir deneme yaptım otomobille: Düz yolda 3. vitesteyken fren yaparak hızımı 15 km/h'e kadar düşürdüm. Bu hızdayken "HİÇ DEBRİYAJA BASMADAN" gaza birazcık dokundum ve otomobil 800 civarı bir devirden rahatlıkla toparlandı, hiç öksürmedi, silkelenmedi. Ford Focus'ta aynı şeyi yapsam otomobil bana isyan edercesine altımda titremeye, silkelenmeye başlardı. Honda Civic'le yokuş yukarı kalkış ya da çok dik yokuş tırmanma gibi durumların haricinde 1. vitesi hiç kullanmadan seyahat edebilirsiniz, çünkü 2. viteste de neredeyse aracın stop etme hızında gaza dokunduğunuzda araç yine rahatlıkla toparlanıyor. Ancak, vites oranlarından mıdır nedir bilemiyorum, ilginç bir şekilde Focus'un 2.viteste 3500 devrin üzerinden itibaren hızlanması Honda Civic'ten daha iyiydi.

Ölçüm yapmamış olsam da yakıt tüketiminde giderek bir düşüş hissediyorum.

Daha önce bahsetmediğim bir konu da vites geçişleri. Aracın vites geçişleri gayet yumuşak ve net. Focus'tan ve hele ki kamyon vitesi tadında bir vitesi olan Daihatsu Sirion'dan sonra bu da çok hoşuma gitti.

Aynı şikayeti defalarca yineleyeceğim: Boyut boyut boyut! Bu araba çok büyük! Biz bu kadar büyük bir arabaya alışamadık. Keşke Civic HB 1.6 lt'lik motora sahip olsaydı demeden edemiyorum.

Adsız dedi ki...

Uzun zamandır burası sessiz kalmış. Bir şey yazayım dedim. Genelde otomobillere yaptığım bir performans testi var. Nerede olduğunu söyleyip de kendimi ihbar etmeyeceğim bir yokuş var. Bu yokuşa sağa doğru bir viraj sonunda giriliyor. Viraji genelde 2. viteste dönebildiğim kadar hızlı dönerim ve viraj çıkışında 2. viteste gazlarım. Yokuşun sonuna gelince çok sert bir frenle yavaşlarım, bu yavaşlamadan önce kaç km/h hıza ulaşabildiğim benim için otomobilin performansının ölçütüdür. İşte size değerler:

Honda Civic Sedan: 90 km/h'a ulaşabildi.

Aynı düzeyde yeniyken 1.6 l Ford Focus Sedan: 95 km/h'a ulaşabilmişti.

Eh şimdi gel de "performans konusunda Japonlar almanları yr kardeşim" diyenlerle takışma, o yokuşu 100 HP'lik bir otomobille tırmandığım kadar hızlı tırmanamamam gerçekten haksızlık!

Barış Purut dedi ki...

Ford, Alman? :)

Ama normal bir sonuç. Honda'nın motoru belki daha iyidir, belki değildir bilmiyorum ama ağırlık kesinlikle Ford'dan yana. Yeni Civic 1200 kg, eski Ford ise 1100 kg civarında olsa gerek. Vites oranları konusundaysa bilgim yok.

Adsız dedi ki...

Focus Alma Ford'u diye bilirim. Focus 1140 kg agirliginda, bizim Civic ise 1174 kg. Focus'un vites oranlari uzundu, Civic'inki daha kisa.

Ama isin ilginci dusuk devirlerde performans ibresinin Civic'ten yana olmasi.

Adsız dedi ki...

Otomobilin motoru açıldıkta performansla ilgili eleştirilerimi haksız çıkarıyor. Ancak, başka eleştirilerim var:

Otomobil kasa olarak çok büyük ve ayrıca tekerlek dönüş açısı küçük. Bu yüzden de dar sokaklarda dar yerlerde manevralar, dar yerlere yan parketmeler bu arabayla çok zor. Hayatı hep bu tür sürüşlerle geçen kişilere bu otomobili çok tavsiye etmem. Otomobillerinden nefret edeceklerdir çünkü.

Bu otomobil, sık sık şehirlerarası yolculuk yapanlar için ideal. Ancak hangi yolda kullanıyor olursanız olun, o kapkalın A sütununun kavşak ve virajlarda yan görüşü tamamen kapatması affedilir gibi değil.

Barış Bey bu görüş meselesi Jazz'da ne alemde?

Barış Purut dedi ki...

Jazz'ın da A sütununun görüşü kapattığından şikayet edenler var. Ancak ben böyle bir sorun yaşamadım. Daha önce kullandığım Astra, Vectra ve Rover'la karşılaştırdığımda A sütununda bir fark göremiyorum. Aslında Jazz, yüksek ve geniş pencereleriyle şimdiye kadar en rahat görüş sağlayan otomobilim oldu. Bazen Jazz gibi A sütunu kalın olan otomobillerde özellikle 90 derecelik dönüşler sırasında bir yaya hep sütunun arkasında kalacak şekilde hareket ederse, yani arabanın hareketiyle yayanın hareketi birbirini tutturursa onu görememe sorunu yaşanabiliyor. Yalnız ben bu kalın direkli otomobillere alışık olduğumdan dönüşlerden önce etrafı çok dikkatlice kolaçan ediyorum ki sonradan sütunun arkasına girip gözümden kaçabilecek kişi ve nesneleri önceden tespit edeyim...

Aslında yazarken şunu da hatırladım. Jazz ve Rover dışında kullandığım bütün otomobiller direksiyona ilk oturuşumda görüş açısı açısından sorunlu gelmişti. Ama hepsine de kısa sürede alıştım. Jazz'la Rover 200'ün direksiyonunun arkasına geçtiğimdeyse herşey olması gerektiği gibiydi sanki, en ufak bir yadırgama vs. yaşamadım...

Eğer fırsat bulursanız bir gün bir Jazz'la çok dar bir alanda dönüş yapmayı deneyin. Çok kolay bir oyun gibi gelecek.

Adsız dedi ki...

Otomobili ilk kez gerçek bir yüksek hız denemesine tâbi tutma şansım oldu. Ankara şehir içinden Bolu dağı Varan tesislerine (7-8 dakikalık gişede bekleme süresi de dahil - hala bir OGS'lenemedik!) 1 saat 35 dakikada ulaştım ki yolun otoban kısmında 160 km/h'lik bir ortalama hıza karşılık geliyor. Şehir içi ve Bolu dağı kısımlarında ve radar olduğunu bildiğim Yeniçağa - Gerede arasında oldukça yavaş seyretttim. Bu kısmın dışındaki ortalamam 160'ın üzerinde olmalı.

Bu derece yüksek hızla seyretmek de otomobilin limit davranışları konusunda fikir sahibi olmaya yaradı ve diyebilirim ki 1 saat 35 dakika boyunca resmen "ah Focus ah ah Focus ah biz seni nasıl kıyıp da sattık da gittik bu dansöz gibi arabayı aldık" diye ağıtlar yaktığımı itiraf etmeliyim. Otomobilin çekişine ve oldukça dik rampa çıkışları bulunan bu güzergahta bu kadar hıza rağmen 10L/100km'yi (otomobilde boyu uzun olmasa da eni epey geniş olan 3 yetişkin + zayıf 1 yetişkin + orta dolulukta bir bagajla) asla geçmeyen yakıt tüketimine şapka çıkarmayı ihmal etmiyorum elbette. Focus böyle bir performansı sağlayamazdı. Ancak bu kadar hızı tedirgin olmadan yapabilmeyi de isterdim. Otomobil 160 km/h hızın üzerinde adeta bir dansöz gibi sağa sola kıvırtıyor. Düz çizgide gidebilmek gerçekten çok zor. Focus'la hiç bir stabilite problemi yaşadığımı hatırlamıyorum. Bu stabilite probleminin özellikle arka tekerleklerdeki caster - camber (Türkçesini bilen bir hayırsever?) ayarlarından kaynaklanabileceği düşüncesiyle bir ara otomobili rotçuya götürmek istiyorum. Ama kuvvetle muhtemelen ağırlık merkezinin önde olmasından kaynaklı bir sorun.

Adsız dedi ki...

Bu arada internette araştırma yaparken ilginç bir sonuçla karşılaştım. 110 HP'lik eski kasa Honda Civic motoru 4300 devirde 152 NM tork üretirken 125 HP'lik yeni kasa Honda Civic motoru yine 152 NM tork fakat 4200 devirde üretiyor. Bu da hızlanma konusunda eskis kasa Civic'in neden daha başarılı olduğuna bir açıklama.

Bizim Civic'ler Türkiye'de üretiliyor. Acaba diyorum sırf Türkiye'ye özel uyduruk motor mu sokuşturuyorlar bize?

Adsız dedi ki...

Neyse ki keramet rot ayarındaymış. Bizim araçlar arkada da bağımsız süpansiyon sistemiyle donatıldıkları için arka tekerleklere de rot ayarı gerektiriyorlar. Ayar oldukça bozukmuş ve yaptırınca da gezinme sorunu ortadan kalktı. Yüksek sürat stabilitesi konusunda Ford Focus'u aşağı yukarı aratmayan bir seviyeye ulaştık.

Otomobilimizi bugün Ankara - İstanbul yolunda genelde 130-150 arası süratlerde kullandık. Ancak bir kere otomobilimiz acaba ne yapabiliyor diye merak ettim ve gaza sonuna kadar bastın. Otomobil düz yolda 205 km/saat'e kadar zorlanmadan tırmanabildi. (Tabii bütün otomobillerin göstergeleri fazla gösterdiği için gerçekte bu değer 190 - 195 arasındadır diye tahmin ediyorum) Ancak yanımda oturmakta olan babamın yarattığı fren etkisini yenecek bir otomobili değil Honda uzaylılar bile icad edemez (emir demiri kesiyor malumunuz!)

Unknown dedi ki...

Honda civic sedan incelemesi için teşekkür ederim. Tugan'a bir ek yapayım, 2008 civic sedan premium modelde artık RDS mevcut. Ayrıca 12/24 saatlik dilim de seçilebilir hale gelmiş. Yine Honda donanım listeside pek bahsedilmeyen dış ortam ısısını, ortalama tüketimi gösterir yol bilgisayarı da var. Buna ek olarak 2 adet de trip sayacı (resetlenebilir km. göstergesi) koymuşlar.

Bazı incelemelerde ekran gece kullanırken çok gözümüzü alıyor vs. gibi yazılar okumuştum, ekranın ışığının ayarlanabilir olduğunu da bu vesileyle hatırlatmak isterim.

Adsız dedi ki...

Who knows where to download XRumer 5.0 Palladium?
Help, please. All recommend this program to effectively advertise on the Internet, this is the best program!